....AŞİRE MİRDESA...
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
....AŞİRE MİRDESA...

TARİHİN ŞANLI AŞİRETİ
 
HomeLatest imagesXwe register bikeTêkeve
Bigere
 
 

Display results as :
 
Rechercher Advanced Search
Latest topics
» Derneğimizin yeri
İŞTE AŞİRETİMİZİN İÇİNDE GEÇTİĞİ BİR YAZI DAHA Icon_minitimeFri Feb 15, 2013 8:46 pm by mirdesiLi

» Soyisimlerimiz
İŞTE AŞİRETİMİZİN İÇİNDE GEÇTİĞİ BİR YAZI DAHA Icon_minitimeFri Feb 15, 2013 8:38 pm by mirdesiLi

» DİROKA(TARİHİMİZ)
İŞTE AŞİRETİMİZİN İÇİNDE GEÇTİĞİ BİR YAZI DAHA Icon_minitimeSun Oct 23, 2011 2:41 am by mirdesiLi

» İŞTE HABER
İŞTE AŞİRETİMİZİN İÇİNDE GEÇTİĞİ BİR YAZI DAHA Icon_minitimeSun Aug 22, 2010 3:15 pm by mirdesiLi

» dernek kuruldu
İŞTE AŞİRETİMİZİN İÇİNDE GEÇTİĞİ BİR YAZI DAHA Icon_minitimeSun Aug 22, 2010 3:11 pm by mirdesiLi

» terikan veya terkan isminde anlılan aşiret mirdestir
İŞTE AŞİRETİMİZİN İÇİNDE GEÇTİĞİ BİR YAZI DAHA Icon_minitimeSun Aug 01, 2010 7:26 pm by mirdesiLi

» NEDEN BİRLİK VE BERABERLİK OLMASIN NEDEN .....!!!!
İŞTE AŞİRETİMİZİN İÇİNDE GEÇTİĞİ BİR YAZI DAHA Icon_minitimeSun Jul 25, 2010 10:31 pm by mirdesiLi

» OSMAN SABRİ VE KÜRT HAREKETİ
İŞTE AŞİRETİMİZİN İÇİNDE GEÇTİĞİ BİR YAZI DAHA Icon_minitimeSun Jul 04, 2010 11:55 pm by mirdesiLi

» İŞTE AŞİRETİMİZİN İÇİNDE GEÇTİĞİ BİR YAZI DAHA
İŞTE AŞİRETİMİZİN İÇİNDE GEÇTİĞİ BİR YAZI DAHA Icon_minitimeSat Feb 06, 2010 4:34 pm by mirdesiLi

Tarıyıcı
 Kapı
 Indeks
 Üye Listesi
 Profil
 SSS
 Arama
Forum
Ortaklar

 

 İŞTE AŞİRETİMİZİN İÇİNDE GEÇTİĞİ BİR YAZI DAHA

Go down 
NivîskarNûçe
mirdesiLi

mirdesiLi



İŞTE AŞİRETİMİZİN İÇİNDE GEÇTİĞİ BİR YAZI DAHA Empty
MesajSernav: İŞTE AŞİRETİMİZİN İÇİNDE GEÇTİĞİ BİR YAZI DAHA   İŞTE AŞİRETİMİZİN İÇİNDE GEÇTİĞİ BİR YAZI DAHA Icon_minitimeSat Feb 06, 2010 4:34 pm

Kızılbaş ve Şii cephesine karşı Şafileşme

Osmanlı Güneydoğu Anadolu’ya yayılmış Şah İsmail’e karşı büyük bir savaş açar ve bu savaşta Şah İsmail kuvvetleri yenilir. Daha önce de vurguladığım gibi bu bölgedeki Türkmen egemenliği yıkılır ve bu Kızılbaş Türkmenler ya Şafiliğe dönmeyle veyahut da bölgeden sürülmeyle karşı karşıya kalır.

Ticaret yolu açısından İskenderun, Maraş, Antep, Urfa, Adıyaman, Hanefi Türkmenlerin elindeyken Diyarbakır, Musul ve Bağdat yolu ise Kızılbaş Türkmenlerin Şah İsmail’in elindedir. İşte bu bölge Yavuz Sultan Selim ve Sultan Murat tarafından fethedilerek ticaret yolu kontrol altına alınır bu bölgedeki Alevi Türkmenler ya bölgeden sürülür ya da yerlerine İlhanlı öncesi dönemden kalan Şafi unsurların önü açılır. Diğer taraftan da Zağroslar’daki Şafi unsurlar bu bölgeye yerleştirilir. Bu Şafi unsurlar giderek geçmiş tarihte anlattığımız Guran-Gurmanç gibi ağırlıklı olarak Farslaşmış Hunlar, Osmanlı desteğinde yeni bir etnojenez olarak gelişmeye başlarlar. Bu süreçte birçok Türkmen kabilesi de Şafileşerek Kürtleşmeye başlar. Bu Yavuz’un İran Şii devletine karşı etnik ve dinsel bir savunma cephesi oluşturma stratejisidir.

O tarihe kadar Yavuz Alevi-Bektaşi gelenekli bir Yeniçeri ordusuna sahip olmasına karşılık Yeniçerilerin Şah İsmail’le savaşa karşı durmaları nedeniyle ordunun dinsel ve ideolojik yapısını dönüştürme kararı alır. Bu kararda da Güneydoğu Anadolu’nun Şafileştirilmesi Yavuz için hayati önemdedir. Kızılbaş ve Şii cephesine karşı Şafileşme Osmanlının bu bölgedeki ana politikasıdır. Şah İsmail’le savaşı dinsel bir savaş olarak göstermek isteyenlerin, Kızılbaşlara karşı Müslümanların savaşı olarak göstererek, bunun arkasındaki gerçekleri görmeyenlere sorulması gereken ikinci soru Yavuz’un halifeliğin merkezi olan Mısır Hanefilerinin iktidar olduğu Çerkez Memlükler üzerine de sefer yapmasıdır. Aslında bu sefer dinsel bir savaş değil ama İskenderiye-Kızıldeniz ticari yolunu ele geçirme savaşı olduğu açıklıkla ortaya çıkar.

Şafi Güney Anadolu, Alevi Kuzey Anadolu

Güneydoğu Anadolu’nun Şafileştirilmesi Yavuz için hayati
önemdedir. Kızılbaş ve Şii cephesine karşı Şafileşme Osmanlının
bu bölgedeki ana politikasıdır. Şah İsmail’le savaşı dinsel bir savaş olarak göstermek isteyenlerin, Kızılbaşlara karşı Müslümanların savaşı olarak göstererek, bunun arkasındaki gerçekleri görmeyenlere sorulması gereken ikinci soru Yavuz’un halifeliğin merkezi olan Mısır Hanefilerinin iktidar olduğu Çerkez Memlükler üzerine de sefer yapmasıdır. Aslında bu sefer dinsel bir savaş değil ama
İskenderiye-Kızıldeniz ticari yolunu ele geçirme savaşı olduğu
açıklıkla ortaya çıkar.



İşte bu dönemde Güneydoğu Anadolu’nun kuzeyinde yer alan Alevi Türkmenlerin yaşadığı bölge esas olarak Akkoyunlular döneminde de çok değişmeksizin politik yapılarını sürdürmüşlerdir. Akkoyunlular’ın en büyük müttefiki Çemişkezek Merkişileri ve Eğil Buldukhanileri’dir. Burada Çemişkezek Eğil Buldukhanilerini özel olarak ele almamız gerekir. Günümüzde bu bölgede Dimili Zazaki gibi Kırmançi olmayan Harzem Farsçası konuşan topluluklar yer almaktadır. Bunların kuzeyde olanları Tunceli, Pertek, Çemişkezek bölgesinde olanları Alevi kimlikte iken Palu civarında olanları ise Şafi kimliklidir. Buradaki aynı ya da yakın dilin konuşulmasının arkasında yatan olay daha önce anlattığımız Celalettin Harzemşah’ın Harzem Türklerinin yani Kantlı ve Kıpçakların bu bölgede günümüze kadar varlıklarını sürdürmeleri nedeniyledir. Yavuz bu bölgeyi tümüyle Şafileştirmemiştir. Tümüyle Şafileştirdiği bölgeler ticaret kervanlarının geçtiği İskenderun, Diyarbakır, Musul bölgeleridir. Oysa Güneydoğu içinde Doğu Anadolu’da dağlık bölgelerde kalan stratejik önemi olmayan bu bölgede Saltukoğulları’nın daha sonra Bulduk Bey’in, Artukoğulları’nın ve bunların üzerine gelen Harzemle’rin oluşturduğu kapalı bir etnik yapı söz konusudur. Bu etnik yapının ticari yol üzerinde kalan Elazığ-Palu bölgesi Yavuz tarafından Şafileştirilirken, kuzeydeki Çemişkezek bölgesindeki beyler tümüyle Yavuz tarafından azledilerek ve öldürülerek kendine bağlı yeni bir sistem oluşturulmuştur. Yani Yavuz döneminde, Osmanlı’ya bağımlı bu yeni Merkişiler, aynen Mirdasiler’in Selçuklu Artuk Bey tarafından sona erdirilerek yerine Buldukhaniler’i getirmesi gibi, Merkişiler de yeni bir soy olarak Osmanlı’ya bağlanmışlardır.

Şeref Han bunu çok ayrıntılı bir biçimde anlatmaktadır.

İkisi arasındaki farklılık ise Buldukhanilerin güney ticaret yolu üzerinde olduklarından Şafileştirilirken kuzeydeki dağlık bölgedeki Merkişiler Aleviliklerini sürdürmüştür. Abdülhamit tarafından kurulan Hamidiye Alayları da özellikle Şafilerin silahlandırılmasıyla oluşturulmuştur. Bu silahlandırılan Şafiler daima Alevi Türkmen Zazaların bölgelerine saldırarak bunların yerinden edilmesine yol açmıştır. Keza aynı olay Yavuz Sultan Selim döneminde Diyarbakır, Van ve Ahlat bölgesindeki ve hatta Musul bölgesindeki Kızılbaş Türkmenler ya Şafileşerek dönecek veya bölgeyi terk edecektir. İdris-i Bitlisi’nin görevi de bu olmuştur. Bölgeye yerleştirilen Şafiler Osmanlı kayıtlarına geçirilerek bölge İran yanlısı Kızılbaşlardan temizlenmiştir. Kuzeydeki Tunceli bölgesinde bu güç olmuştur. Zaten bu çok zorunlu da değildir. Yani bu bölgedeki toplulukların Kızılbaşlıklarını sürdürmeleri Aleviliklerine devam etmeleri stratejik önemde değildir.

Keza kurtuluş savaşında da ondan sonraki şafi Şeyh Sait ayaklanmasında Şafilere Zazalara karşı Alevi Zazalar yani Harzemşah kökenli Alan, Hörmeki, Abdalan gibi oymaklar Şeyh Sait isyancılarının bölgeye girişini engellemişlerdir.

Hatta 1939’daki Dersim İsyanı sonrası da Şafi Zazalardan bir kısım 1925’deki Şeyh Sait’in intikamı alındı gibi bir söylem geliştirmişlerdir. Buradaki Harzemşahlardan kalan ve Harzem dili olan Zaza ve Dımili’yi konuşan bu topluluklar esasen kendi öz dilleri olan Türkçe olarak törenlerini ve yapmaktadırlar.

Alevilik ve Türklüğün bölünmesi

Buradan hareketle Tunceli-Varto Alevilerinin Anadolu ve Batı Anadolu’daki Alevilerden kısmen farkı Celalettin Harzemşah’ın ordusundaki Kıpçak Türkleriyle Selçuklu ordusundaki Oğuz Türkleri arasındaki farka indirgenmektedir.

Gorani ve Gurmançi olarak tanımlanan Kürtlerin Oğuz Türklerinden farkı Hun döneminin Ogurları olması ile Selçuklu döneminin Oğuzları arasındaki farktır.

Yavuz sonrası Osmanlı’nın Hanefi mezhebini resmen egemen kılması Anadolu’daki Alevi kökenli Türkmenlerin kendilerini Hanefi Osmanlı Türk’ten farklı bir kimlikle Alevi veya giderek Tunceli bölgesinde Alevi-Zaza, Alevi-Kürt gibi kendilerini adlandırmalarına yol açmıştır. Alevi Türkmen-Zazaların da kendilerinin Kürt olmadıklarını Şafi Gurmançların karşısında reaksiyon olarak ortaya koymuşlardır. Bu konuda bilgisizce yaklaşan Osmanlı Sünni Türk anlayışı Orta Anadolu’nun doğusundaki tüm Alevileri de farklı bir kimlikte “Alevi olan Türk olamaz. Türklük yalnızca Hanefiliktir” söylemine indirgeyerek Türklüğün ana gövdesini ikiye bölmektedirler.

Oysa etnik tarihin gelişimi açısından olayı aldığımızda dinsel-mezhepsel gelişim birebir ekonomik ve askeri temele dayanmaktadır. Ekonomik ve askeri bölümlenmeler etnik kimlikleri aynı etnik kimliği farklı dinsel kimliklere bölerek etnik kimlikleri de ayırmaktadırlar. Bu esas Türk kimliğinin İran ve Anadolu boyunca devam eden ve Türkistan’a uzanan Türk kimliğinin Verimli Hilal’deki parçalanışının hikayesidir.

Cumhuriyet isyanları döneminde Alevi Türkmenler Mustafa Kemal’in yanında yer alırken, Şafiler Abdülhamit geleneğinden, İslami gelenekten ve Osmanlıya bağımlılıktan hareketle Cumhuriyet devrimine karşı çıkmışlardır. Şeyh Sait isyanındaki bu karşı çıkış Nuri Dersimi tarafından Alevi-Kürt oymaklarının hainlikle ve Kürt bölücülüğüyle suçlanmasına neden olmuştur. Oysa Yavuz’dan beri Şafiliğin bölgede gelişmesiyle Alevi Türkmenler ya Şafi Kürtlere dönüşüyor ya da bölgeden sürülüyorlar, canlarından oluyorlardı. Benliklerinde ki bu olgu ve sağduyu Alevilerin Şafilere karşı duruşunun temelini oluşturmuştur.

PKK’nın Alevilik üzerinden siyaseti

PKK’nın laik ve “devrimci” görünümü Şafilik ile Alevilik arasındaki bu ayrımı yok ederek Alevi Türkmenlerin ve Şafi Kürtlerin ortak hareketi biçiminde gösterme becerisine dönüşmüştür. Ama Alevilerin kendi etnik tarihlerini ayrıntılarıyla ortaya koyması sonrası farklılıkları ortaya koyan Alevi örgütler PKK tarafından fiziki olarak cezalandırılmış ve bu örgütlerin sözcüleri yok edilmiştir.

Alevilerin Sünni Türkten farklı olduklarını kabul eden ve tutucu bir Sünni Hanefi Türk söylemine giden Türk-İslamcılar Alevilerin tümünü Kürtlerin kucağına atma yoluna girmişlerdir. Bu da PKK’nın beceremediği bir durumdur.

Bu en ince ayrıntılarıyla ele aldığımız Anadolu, Irak ve İran’daki etnik ve mezhepsel gelişimi zaman sürecinde her döneme özgü yaptığımız bir analizle, karmaşık gözüken bu etnik sorunların ne kadar yalın olduğu ortaya çıkmaktadır.

Maraş Katliamı’nın Sünni Hanefi Türkmenlerin; Şam-Halep Türkmenlerinin dinsel taassubunun ise Mısır’daki Hanefi halifeliğinin etkisinde geliştiğini ama bu etkinin Baybars’ın askeri egemenliğiyle pekiştiğini görmekteyiz. Buna karşılık Elbistan ve kuzeyinde yer alan Alevi Türkmenlerin varlıklarının ise İlhanlılarla Baybars’ın savaş dönemine kadar gitmektedir. İlhanlıların Mısır karşısındaki askeri ve politik tutumları onların da dinsel olarak karşıt tutumlarına yol açmıştır. Onların devamını oluşturan Karakoyunlular ve Akkoyunlular ve daha sonra Şah İsmail’in ve buradaki Aleviliğin Türkmenler arasında egemenliğinin nedenini vurgulamaktadır.

Selahattin Eyyubi, Şafilik ve Kürt kimliği

Keza aynı şekilde Suriye Türkmenlerinin devamını oluşturan Aksungurlar ve Zengiler ordusunda bir komutan olan Selahattin’in Kürtlerin Kürt olarak vurgulamalarına karşılık Kürtlükle ilgili hiçbir aktivitesi bulunmamıştır. Tersine Nurettin Zengi’nin aile ortamında İmam-ı Eşari’ye bağlı olarak bir inanca sahiptir. Ve Mısır’daki egemenliği sürecinde de İmam Şafi’nin etkisindedir.

Bir kuşak kadar sınırlı bir dönemde Selahattin, kardeşi ve oğulları Mısır, Şam, Halep ve Diyarbakır bölgesinde iktidarda kalmışlardır. Bu dönemde bu bölgedeki esas etnik güç olan Artukiler yani Artuki Türkmenleri ve Aksungur Türkmenleri etnik egemenliği oluşturmuştur.

Ama bunların iktidardan düşürülerek yerlerine Selahattin’in yeğenleri Eşref ve Adil’in geçmesiyle bu bölgede Şafi kimlik ortaya çıkmıştır. Bu Şafi kimlik sonra Kürt kimliği olarak karşımıza çıkacaktır.

Şafi kimliğin geliştirilmesi Selahattin’in yeğenleriyle başlamamış, tersine bu gelişimin Osmanlıyla başlamış olarak kabul edebiliriz. Yani Yavuz Sultan Selim’le başlamış kabul edebiliriz.

Çünkü İlhanlılar bu kimliği tümüyle Diyarbakır bölgesinden kazımışlardır. Bu bölgede daha sonraki İlhanlılar döneminde ve ondan sonra Alevilik egemen olmuştur. Bunun ana nedeni de Mısır’daki halifelik karşıtı Aleviliğin ortaya çıkmasıdır.

Bu Alevilik Türk Aleviliği dediğimiz Şah İsmail sonrası Şia fıkhıyla birleştirilerek İran Şiiliği ortaya çıkarmıştır. Bu fıkıh İmam Cafer ve 12 imam fıkıhıdır. Buna karşılık Diyar-ı Rebiya dediğimiz bölgedeki Alevi fıkıhı ise İmam Zeyd’den gelen fıkıhtır. Anadolu Alevilerinde ise böyle bir Şii fıkıhı yoktur. Tamamen Türkmen Orta Asya Tengri inancı egemendir.

Alevicilik ve Türk kimliğini inkar çabaları

Osmanlı öncesi ve Osmanlı döneminde Alevi Bektaşi olan Osmanlı ordusunun resmi inancının Şah İsmail’in Şii fıkıhıyla kalıcı bir İran ideolojisine/dinine dönüşmesi sonrası Yavuz Sultan Selim de Mısır’ın Hanefi halife geleneğinin devamını Osmanlı’ya taşıyarak kalıcı bir devlete ve fıkıha dönüştürmüştür.

Bu dönüşüm görüldüğü gibi farklı aktör güçlerin egemen olduğu bir etnik oluşum süreci sözkonusudur. Türkleşme sürecinin ilginç ortak noktası yazının başında da girişte de belirttiğimiz gibi esasen Orta Asya Türklerinin İran-Irak Suriye ve Anadolu’yu fetheden defalarca tekrarlanan ve binyıldan daha uzun bir süre süren sürecin ürünüdür.

Bu süreçte bölge etnik olarak Türkleşirken dinsel ve mezhepsel olarak ayrı kimliklere bürünmekte ve dinsel mezhepsel bu kimlikler etnik kimliğin üzerine çıkarak yeni etnik kimlikler gibi ortaya çıkmaktadır. Bu süreci doğru tahlil etmediğimiz zaman karşımıza Kürtlerin “Kürt kimliğini inkar ediyorsunuz” söylemi çıkmıştır. Oysa Kürt kimlikli toplulukların tarihsel süreçlerini analiz ederken birkaç kuşak geriye gittiğimizde karşımıza Türk kökenleri açıklıkla çıkmaktadır.

O halde gerçekte ise kocaman harflerle yazacağımız bu bölgede 1000 yıllık bir süreçte gelişen Türk kimliğinin inkarına çabalanmaktadır.

Oysa gerçekler politik amaçlarla gizlenemezler. Yani Kürt kimliğini inkar değil tam tersi Batılılara “Türk kimliğini inkar ediyorsunuz”, “Bizim gerçek kimliğimizi, Türk-Tatar kimliğimizi inkar ediyorsunuz” demek gerekir.

Alevi kimlikleriyle politika yapmaya yönelen hareketlere karşı da Alevilerin, kendilerini Irak Alevileriyle özdeşleştirmek isteyenlere karşı kendi öznel dini kimliklerini ve etnik kimliklerinin Kürt olduklarını söyleyenlere karşı Türk kimliklerini vurgulamaları gerekmektedir.

Daha belirgini Alevi ve Şafi Zazalar dilleriyle incelendiğinde bunların Kıpçak kantlı gruplar oldukları günümüzdeki İdil-Ural bölgesindeki hatta Macaristan’daki aynı dile sahip oldukları ortaya çıkmaktadır. Bu boyut bize gerçekten etnik kimlikler mezhepler ve bunların içlerinde geliştiği maddi coğrafi ortam ekonomik ortam ve bunları yöneten askercil güçlerin birlikte ele alınmasıyla ortaya çıkacak konulardır.

Yani etnik kimlik yalnız etnik disiplinle ortaya çıkarılamaz. Aynı şekilde dinsel kimlikler de teolojik ayrıntılarla ortaya konamaz. Bunların gerçek ayırdını ekonomik ve askercil kökenlerde görmekteyiz. Bunu bu tarzda okumadığımız zaman sürekli yanılgılar içinde olmamız kaçınılmazdır.
Vegere jor Go down
 
İŞTE AŞİRETİMİZİN İÇİNDE GEÇTİĞİ BİR YAZI DAHA
Vegere jor 
Rûpel 1 ji 1
 Similar topics
-
» İŞTE HABER
» İŞTE HABER

Permissions in this forum:Tu nikarî bersîv bide ser mesajên li ser vê forumê.
....AŞİRE MİRDESA... :: MİRDES AŞİRETİ HABERLER VE DUYURULAR-
Biçe ser: